Halam için bakımlı olmak, güzel görünmek hep çok önemliydi. Gün içinde tırnaklarında kırmızı ojesi, kirpiklerinde rimeli olmadan gördüğümü pek hatırlamam. Saçları ise daima kuaförde taranmış ya da geceden bigudi ile sarılmış olurdu. Eniştem ölmeden önce de böyleydi, sonrasında da…
Çocukluğumda halamlarda yatıya kaldığım zamanlar, gece yatmadan önce tuvalet masasına oturup makyajını çıkarışını, kremlerini sürüşünü izlerdim. Bana öğütler verirdi; “makyajını gece çıkarmazsan cildin bozulur.” Göz kenarlarındaki derin kazayaklarına okşar gibi dokunarak, “buraları nemlendirmezsen yaşın ilerledikçe artarlar.” Ben de hayranlıkla onu izler ve dinlerdim. Sabırsızlıkla büyümeyi, makyajlı gezmeyi, meditasyon yapar gibi yüzümdeki boyaları temizleyip, krem sürmeyi hayal ederdim.
Ama büyürken halam gibi olmadığımı fark ettim. Ben görülmekten korkarken, o fark edilmeyi seviyordu. İnsan ilişkilerim, sosyal yaşamım onunki kadar hareketli ve renkli değildi. Ben kaygılar içinde daima içime kaçmış yaşarken, o hayatındaki tüm sıkıntılara rağmen dimdik ve dışa dönük yaşadı.
Benim düşük enerjimle hayattan ve insanlardan kaçmama karşılık, halam evinin zor zamanlarında dikiş dikerek katkıda bulunur, sofralar kurup misafir ağırlar, arkadaşlarına vakit ayırır ve hep neşe içinde kahkahalar atardı. ‘Hayat sana güzel’ diyen arkadaşları fark etmezlerdi yaşama güzel bakmasının onun seçimi olduğunu.
Şimdi, şu banyo aynası karşısında, halamın bana öğütler verdiği yaştayım. Kazayaklarım belirgin değil. Soluk gözlerime bakarken onun ışıldayan göz bebekleri geliyor aklıma; “ah be hala,” diyorum, “senin gibi kahkaha atabilseydim de benim de daha derin kazayaklarım olsaydı keşke…”
Gizem Güngör Ardıç
2019